Denge Kartları

🌞 KARŞINIZDAKİNİN ANLAYIŞI KADAR

Yazı Boyutu:

Kart Yorumu

İnsanlarla, hatta hayatınızdaki insanla ilişkilerinizde, sizin her yaptığınızın, yapmak istediğiniz amaca uygun anlaşılacağını sanmayın. Bu bir hatadır. Siz ne yaparsanız yapın, insanlar kendi anlayışlarına göre anlarlar. Belki de bunun için Mevlana Celaleddin Rumi, “Denizi çanağa bile doldursun, alabileceği hacmi kadardır...” demiştir. Yaptıklarınızın yüzde yüz doğru anlaşılmasını beklemeyin. Yarısı bile doğru anlaşılıyorsa, ne mutlu size! Siz sevgi doluysanız, sevgi dolu seslendiğinizde, karşı taraf bunu bir sevgi seslenişi olarak anlayamayabilir. Başımdan geçen ilginç bir örnek var. Bir gün, çalıştığım yere bir adam geldi. İçimden geldi ve adama: “Seni seviyorum!” dedim. Korktu ve geri geri çıkıp gitti. Sonra beş, altı bayandan oluşan bir grup geldi. “Sizi seviyorum!” dedim. “Biz de seni seviyoruz. İyi ki varsın!” dediler. Bir tanesinin yüzü asıldı. Birkaç gün sonra yine aynı grup geldi, görüşmek, alışveriş yapmak için. “Bülent Bey, biliyor musun, buraya geldiğimiz arkadaşlarımızdan biri, bir haftadır seni konuşuyor” dediler. “Senin ne biçim insan olduğunu soruyor. Kendisine asıldığını düşünüyor. Erkekler zaten böyleymiş. İkna etmeye çalıştık, senin her şeyi sevdiğini anlatmaya çalıştık ama ikna olmadı. Bir daha da senin olduğun yere alışverişe gelmeyecekmiş.” Hayatın her evresinde buna benzer şeyler yaşadım. Birçok insanın benimle ilgili ne düşündüğünü eskiden merak ederdim çünkü. Öyle bir enteresan deneyim yaşadım ki... Bir gün bir seminer için toplandık ve salonunda üç yüze yakın insan var. Onlara seminer verirken, aralarında yürüdüm. Nefes çalışması yaparken bazılarının omuzlarına dokundum. Erkek, kadın ayırt etmeden. Pazar günü idi. Seminerden birçok kişi memnun ayrıldı. Pazartesi günü telefonumuz çaldı. Bir bayan, gergin bir şekilde telefonda konuşmaya başladı: “Bülent Bey orada mı? Onu protesto ediyorum!” “Buyurun...” dedim. “Seni protesto ediyorum! Sen ne biçim bir insansın? Dün seminerine geldim, omzuma dokundun. Ben namuslu bir bayanım. Omzuma nasıl dokunursun?” Bunu duyunca kilitlenip kaldım. “Sizin seminerinize bundan böyle gelmeyi düşünmüyorum!” “İsabet olur!” demek istedim ama telefonu yüzüme kapattı. Laf bende kaldı. Genelde son sözü söylemek ve haklı çıkmak isteriz. Bu konuşmada onu yapamadım. Kadın lafını soktu, yüzüme telefonu kapadı. Bir kahve içip kafamı toplamaya çalıştım, yine telefon çaldı. “Seni protesto ediyorum!” dedi bu defa arayan. “Siz de buyurun!” dedim. İçimden, “Bu sefer bir önceki telefonda söyleyemediğim laflarla beraber, şimdiki görüşmedeki lafları birleştirip ben de fırça atarım!” diye geçirdim. Kadın devam etti: “Salonda herkesin omzuna dokundun, benim omzuma dokunmadın! Olduğunuz yerden lütfen bir yere ayrılmayın! Kocam beni sana getirecek, benim de omzuma dokunmanızı istiyorum.” Ve yine telefon kapandı... Garip bir durum! Biri omzuna dokunduğum için “namuslu” olduğunu söyleyip kızıyor, diğeri dokunmadığım için kocasının getirip omzuna dokunduracağını söylüyor... “Allah’ım, ben bundan ne öğrenmeliyim?” diye düşündüm. Cevap şuydu: Sen ne yaparsan yap, insanlar ne anlamak istiyorsa onu anlayacaktır! Bugüne kadar ben istediğim kadar düzgün davranayım geçmiş ilişkilerimde, o kişiler kendilerince anlayıp, kendilerince hayata baktılar. Bu yaşadığım olay bana şunu da gösterdi: Bir önceki ilişkide sokamadığım bütün laflar, biriken bütün öfke enerjileri bir sonraki ilişkiye patlıyor. “İşte bu nedenle içimde iyi bir temizlik yapmalıyım” diye düşündüm ve adım attım. Hep birlikte nasıl adım atacağımızı ilerleyen satırlarda sizlerle paylaştım. Yaşadığım birçok şeyin, hayatıma bir şekilde akıp geldiğini gözledim. Hayatıma neyin akmasını istiyorsam, yaymam gereken enerjinin de o olduğunu artık farkındayım. Bülent Gardiyanoğlu’nun “2 Tam Bir Tek” Kitabından alınmıştır.
: / :