Motivasyon Kartları

🌟 BÜTÜNSEL GELİŞİM DÖNEMİ

Yazı Boyutu:

Kart Yorumu

Bütün bunları niye anlatıyorum? Kişisel gelişim yanlış kullanılıyor. “Sevgi gönderelim, çiçekler atalım, sevgi halkaları oluşturalım...” Herkes kendi derdini çözme peşinde. Artık kişisel gelişim değil, “bütünsel gelişim”e geçmemiz lazım. Kişisel gelişim dönemi yıllar önce bitti. Bütünsel gelişimi gerçekleştirme zamanı geldi. Fakat ne oluyor? Gece dizide size gösteriyorlar, çocuk sevdiğine tek taş pırlanta almış. Üstelik dalyan gibi adam! Sizin yanınızda ise göbekli, kel, ter kokan, altı gün önce yıkanmış biri... Evdekilerden sizi bıktırıyorlar. Eşinizden, ailenizden hatta kendinizden bıktırıyor, usandırıyorlar. Artık kendi arızalarımızı şifalandırıp, yeni nesli kurtarmamız lazım. İki yaşındaki çocuk video izleme sitesine giriyor. Akıllı telefon kullanmayı öğrenmiş. Anlamıyor sözlerini ama oradan çizgi film izliyor. Televizyonlarımızda 1990’lı yıllarda komik haberler gösterirlerdi. Japonya’da, telefona bakarak giden birinin, direğe çarpması gibi kazalar verilirdi. Şimdi bir metroya giriyorsunuz, herkes elindeki telefona bakıyor. Yanında kimin oturduğundan bile haberi yok. Asansörde, merdivende, kafede bile aynı görüntü. Kafeye gidip oturmuş üç kişi ama üçünün de elinde telefonlar, birbirleriyle konuşmuyor, sohbet etmiyorlar. Herkesin elinde akıllı telefon hatta ikincisi... Kimilerinde üçüncü telefon bile var. İçimizde hep bir duygusal boşluk var. Anlam veremediğimiz değersizlik duygusu var. Korkular var. Yalnız kalma korkusu, el âlem ne der korkusu, aldatılma korkusu, dışlanma korkusu... Bunları Her Şey Hakikati Görmekle Başlar adlı kitabımda elimden geldiğince paylaşmaya çalıştım. Artık daha üretken olun. Erken yatın, sabah erken kalkın, dizileri bırakın, içinizdeki savaşı bırakın. Kâinatı inceleyin. Kuran, size “başınızı kaldırıp gökyüzüne bakmanızı” söyler. Gökyüzüne bakın. Evren ve yaşadığınız dünya üzerine düşünün. Hiçbir şey yapamıyorsanız, kırda, parkta yürüyüşler yapın. Bir dostunuzla, arkadaşınızla, içinde güzel kelimelerin olduğu yarım saatlik, bir saatlik bir sohbet yapmayı deneyin. Meteor fırtınası oldu mu eşimle dama çıkıp, şilteyi dama sereriz. Bir saat, iki saat gökyüzüne bakarız. Gökyüzünü seyretmenin verdiği huzur başka hiçbir şeyde yoktur. Kaldırın başınızı gökyüzüne bakın. Vesvese anında susuyor. Niye atalarımız, “Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından korkacaksın” demişler? Kul hakkı sadece başkalarının hakkını yemek mi? Başkalarının hakkını yemek ile kendi hakkını yemek sizce farklı mı? Bence değil. Kendi içime dönüp baktığımda, zaman içerisinde birçok farkındalık yaşamaya başladım. Bir tanesi ise, uzun yıllar çok yoğun çalışmış olmamızdı. Bu yoğun ve dinlenmek bilmeyen süreç için kendimle yüzleşmem oldu. Enerjimi hep başkalarının hayallerine, fikirlerine, projelerine harcamıştım. Hepsi başarıya ulaştığı halde ben hiçbir zaman hakkımı alamamıştım. (Bunun için bedenimden özür diliyorum, onun hakkını yediğim için ve ailemden de özür diliyorum, onlardan zaman çaldığım için.) Bu yüzleşme biraz sert gelmişti. Toparlanmak uzun zamanımı aldı. Bu süreçten sonra enerjimi kendi inandığım yolda kullanmaya niyet ettim. Zamanla üzerimdeki sorumlulukları paylaşmaya başladım. Bu yolculukta en çok karşılaştığım, hizmet edebilecek potansiyeli olduğu halde, herhangi bir sebepten dolayı içine kapanmış, hayata küsmüş, duygusal karışıklıklar yaşamış, maddi manevi neredeyse dibe vurmuş kişilerdi. Elimden geldiğince bütüne hizmet edecek olanları toparlayıp, ayağa kalkmalarına yardımcı olmaya çalışıyorum. Bütüne hizmet etmek isteyen herkes, Hak yolunda, dengede, herkesin kendi olduğu yerde, etrafındaki kişilere gerçeği anlatmasıdır. “Nasıl zengin oluruz? Parayı nasıl çekeriz? Nasıl hayırlı kısmet buluruz?” değil anlatmak istediğimiz. Bunu her yerde anlatıyorlar zaten. Çok daha önemli sorunlarımız var. 2000’den sonra doğan çocuklarımızı teknolojiyi kullanarak bizden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Bizi de dizilerle, filmlerle, süslü ilişki örnekleriyle bir hayal bunalımı içinde uyutuyorlar. En basit TV örneği: TV’de öyle bir sevgili gösteriyorlar ki, sevdiğine kırmızı halılar seriyor. Evde yanındaki koltukta oturan kişiye bakıyorsun, dizideki kişiye bakıyorsun. İşte bir gol yedin. Senin eşin bundan böyle senin gözünde kötü. Bak televizyondaki gibi biri olması lazımdı! Bundan sonra seni zihninde boşanmaya itiyorlar. Boşanıyorsun ya da mutsuzsun. On yılın gitti hayatından. En verimli on yıl... Oysa 19 yaşında yataktan kalktığınız enerjiniz var mı bugün? Yok... Çocukken bayram sabahı yeni ayakkabılarınızı giydiğinizde duyduğunuz heyecanınız var mı? Yok... Sabah kalkıyorsunuz, yine orası dağınık, yine terlikler bir yerde, yine faturalar ödenecek ve evde seni delirten birileri var. Evde olmasa bile işyerinde var. Arızanın sende olduğunu ya da hayatına aldığın çoğu kişinin geçmişte yargıladığın veya anne babanın sevmediğin huyları olduğunu pek kabule geçmediğin için sen nereye gidersen git, birileri kafayı sana takar. Takanın sen olduğunun pek farkında olmadığın sürece de bu devam eder... Neden böyle? Bu sebeplerden bir tanesi, zoru seviyorsunuz. “Onlar yapana kadar ben on katını yaparım!” dediniz ve işleri üstünüze aldınız. Zamanınızı, maddi imkânlarınızı ve enerjinizi başkalarını mutlu etmek için kullandınız. Yaşınız ilerledi, artık eski enerjiniz kalmadı ama yük yine sizin sırtınızda. Siz bu kadar yükü taşırken bir de iç dünyanızdaki duygusal fırtınalar ile boğuşuyorsunuz. Herkesin derdi sizde ve size halinizi soran bile yok. Ne ilginç dünya. Bunları yaşarken bir de etrafınızdakiler dışında ayrı bir sistem daha var. Dünyayı yönetmek ve gücü elinde tutmak isteyen sistem. Ringin bir tarafında siz ve diğer tarafında ise yüzlerce yıldır soylarının şecerelerini tutan ve dünyadaki bilinen servetin yarısından fazlasını elinde bulunduran küresel güçlerle mücadele etmeniz gerekiyor! Onların tek istediği, sizi hipnoz halde sömürebildikleri kadar sömürmek. Onlar tüm sülalesine saygı duyuyor. Duvarlarında altı yüz kuşak atalarının fotoğrafları var. Ben kaç insanla tanıştıysam, annesinden veya babasından nefret ediyor. Birine mutlaka kırgın. Kafayı geçmişteki bir olaya takmış. Asla affedemem dediği mutlaka birisi var. Artık toparlanmamız gerekiyor. 2000’den sonra doğan kuşağı popüler kültüre heveslendirerek elimizden almak için uğraş verenler var. Bizse yeni kuşağı itaat ettirme programı ile programlamaya çalışıyoruz. Çünkü anne babamız bizi bu programla büyüttü. “İtaat et! Otur! Sesini çıkarma!” Oysa yeni neslin dünyası artık çok farklı... Bize uygulanan program, onlarda geçmez. Biz konuşalım, çocuklarımız da söz dinlesin istiyoruz. Bırakın çocuklarınız konuşsunlar. Onları dinlerken sinirlenmeden dinleyin. “Ne düşünüyorsun bu konuyla ilgili?” diye sorun onlara. Yeni nesil iletişimci... Biz eski nesil iletişim kurmada pek başarılı olamadık. Sevgimiz bile, sana hizmet ederim, sen de beni seversin mantığı ile oldu. Bir gün seminerimize katılan genç bir çocuk anne babasının yanında şu sözleri ile bizi derinden düşündürdü. “Annemle babamın yaşayamadığı ikinci hayatı olmayacağım!” dedi. “Beni kendilerine benzettiler iyi ya da kötü.” Ben bunu otuz beş yaşımda fark etmiştim. O çocuk bu sözleri on altı yaşında söylüyordu. Gençleri anlamak için biraz empati yapmamızda fayda var. Bir çocuk neden ödevini yapmaz? Anne babasını cezalandırmak için. Aslında zeki olan bir öğrenci neden başarısız olur? Öğretmene “sen başarısızsın” diyebilmek için. Çünkü bilir ki öğretemeyen öğretmen de kendini iyi hissetmez. Çocuklara soruyorum, “Derslerinize neden çalışmıyorsunuz?” diye. “Neden çalışayım? Okuyup annem babam gibi mi olacağım? Evde sürekli kavga ediyorlar ve mutsuzlar” karşılığını veriyorlar. Sizin mutsuz halinizi gören çocuklarınız, okuyup da başarılı olmaya pek çalışmıyorlar. Genelde evlerin içindeki resim şu şekilde. Birbirini seven lakin birbirlerine ya da birilerine kırgın insanlar. Maddi darlıktan kaynaklı beslenme sorunları. Bütün gün hamur işi yapan ve yiyen, saçı başı dağınık, eşiyle kavga eden, onu bunu kötüleyen, ev ve iş arasında rutin içerisinde sıkışmış, ailesiyle bir yerlere gitmeyen (parkta ailenizle birlikte yürüyüş yapmak para istemez) bir anne ya da babaysanız, çocukların genelde ilk yapacağı iş sizden uzaklaşmak, sokakta sigara içen çocuklara yanaşmak olacaktır. Oysa sokakta sigara, alkol, uyuşturucu içen çocuklar büyüdüklerini ispatlamaya çalışıyorlar. Onlar da anne babadan sevgi alamamışlar. Ama aynı yaştaki çocuğunuz zannediyor ki sigara ile her şeyi çözdüler. En asi, en özgüvenli görünenlerin maskelerinin altında büyük bir korkaklık yer alabiliyor. Maskesi olan gençleri diğer çocuklar örnek almaya başlıyor. Anne baba bunalımda, çocukla gerekli iletişim kurulamamış zaten... Anne babasına ya da eşine yirmi sene önce kızmış, yirmi senedir devam ediyor kızgınlığı. Onu şifalandırıp, geride bırakamamış. Baba da kendi babasına veya annesine kırgın. O da eski defterler ile yaşayıp duruyor. Yükü atmadan ailemizi toparlamaya çalışıyoruz. Bir de dünyayı yöneten sistemler. Tam da bunları yaşarken bu akşam dizi var. Acaba genç delikanlı hangi kızı seçecek? Diğer kız üzülecek mi? Bugün derdimiz yokmuş gibi akşamki dizinin derdi de sizde. Bülent Gardiyanoğlu’nun “Gönül Gözü” kitabından alınmıştır.
: / :