Motivasyon Kartları

🌟 BİLİNÇ FARKI

Yazı Boyutu:

Kart Yorumu

İnsanlar birbirlerini tanımadan evleniyorlar. Özellikle görücü usulü evliliklerde kişiler birbirini tanımıyor fakat ilginçtir ki evlilikleri daha uzun sürüyor. Genelde görücü usulü evliliklerde “Bu kişiyle evleneceksin, yaşayacaksın, evden gelinlikle çıkar kefenle dönersin” dendiği için, denen kişi zaten bunu kabul ediyorsa, sesini çıkaramayan bir kişidir. Evlilik uzun sürüyor ama onun içdünyası ne durumda? O evlilik evcilik midir, birliktelik midir? Orasını Allah bilir. Evcilikte, kadın yemeğini yapar, çocuklara bakar. Aralarında saygı vardır lakin sevgi pek yoktur. Ev arkadaşlığı gibi zorunlu ihtiyaçlardan ibarettir evlilik. Adam eve ekmek getirir, kadın ev işlerini yapar. Yaşarlar giderler. Fakat insanın fıtratı sevgi üzerinedir. İletişim üzerinedir. İster ki başını eşine yaslayabilsin, sevgiyle iletişim kurabilsin, konuşabilsin, sohbet edebilsin... Bir sanat eseri üzerine, bir ayet üzerine, spor turnuvası üzerine bir fikir alışverişi yapabilsin. “Canım, bak bir roman okuyorum, sana anlatmak istediklerim var içinde...” diyebilsin. Eşi de heyecanla dinlemek istediğini ve kendi fikirlerini de sevgiyle paylaşmak istediğini söylesin. Oysa, “Sen delisin zaten. Bir de para mı verdin o kitaba? İşin gücün yok, böyle şeylerle uğraşıyorsun!” diyen eşler de var. Genç yaşta evlenenler aşk arar veya anne babasının evinden kaçtıysa güvenceye kaçar. Sonra o evlendiği kişiden de kendini kaçar bulur. Lakin çocuklar tam da eşinin kötü huyları gibi olmuştur. (Buna benzer durumlar yaşadıysanız, Kadın Olmayı Hatırlamak adlı kitabımızda epeyce bilgi bulabilirsiniz.) Yanlış bir evlilik, ömrünüzden yirmi yıl götürür. Fakat evlendiyseniz yuvanızı devam ettirin çünkü kişi kendini çözmediği sürece kiminle evlenirse evlensin aynı arızayı yaşayacaktır. Hayat değişmeyenler için bir tekrardır çünkü. Bu sebeple boşanmak da bir çözüm değildir.Subliminal mesajlar, dizilerle, filmlerle, reklamlarla bilinçaltınıza ulaşır. Kahve reklamı yapılırken bile size bir sarılma arzusu verilir. Kahve ile aroma kokusu ile sarılma arzusu aşılanıyor. Televizyonda bu reklamı yayınlayanlar, sizin evinizde birine sarılamadığınızı iyi biliyor. Cep telefonundan takip ediyor. Kime ne yazdığınızı, kiminle ne kavgası yaptığınızı, ses tonunuz telefonda yükseldiği zaman kavga ettiğinizi biliyor. İstediğiniz kadar telefonu değiştirin. Hepinizin ses tınısı süper bilgisayarlara kaydedildi ve tanınıyor. Şarkının bir kısmını dinleyip, hakkındaki bütün bilgiyi önünüze getiren programlar varken, sesinizi tanıyıp, bütün bilgilerinize ulaşan programlar yok mu sanıyorsunuz? 2000’li yılların başında Avrupa’da bir teknoloji fuarına gitmek nasip oldu. Bir kamera tanıtımı yapılıyordu. Yüksek çözünürlüklü bir kamerayı çok kalabalık bir yere koyuyorsunuz. Bir kamera da ters yöne koyuyorsunuz. Yürüyüş yolu olan işlek bir trafiğe kapalı caddede aynı anda binlerce kişinin yüz profilini kaydedip, uluslararası veritabanlarından aratıp, bilgi elde edebiliyorlardı. Bizim bir fotoğrafı dört dakikada tarattığımız bir dönemde, dakikada binlerce kişinin yüz fotoğrafını tarayabiliyordu. Biz telsiz telefonları yeni kullanırken, onlar dakikada iki bin yüz tarayıp ayırabilecek teknolojiyi üretmişlerdi. Bunu neden söylüyorum. Elinizdeki cihaz son model diye size satılmış olabilir. Lakin bilginiz olsun, yıllar öncesine ait bir teknolojiyi son model diye satın almış olabilirsiniz. Reklamlardaki son model, en hızlı, en iyi gibi sloganlar sizin bilinçaltınıza yazıldığından dolayı, bu fikri bile kabullenebilmeniz biraz zaman alabilir. Şunu fark ettim, herhangi bir şeye karşı eğer içimde eksik duygularım varsa, o duygumu tamamlayacak reklamlar sanki sosyal medyada benim ihtiyaçlarıma göre sürekli dönüşüyor ve hareket ediyordu. Sanki beni takip eden akıllı bir sistem var ve her hareketime göre o sistem kendini güncelliyordu. Ben de “Ne kadar şanslıyım, tam da aradığım şey burada” diyerek alışveriş yapıyordum. Hepimiz duygusal boşluklarımıza göre hareket ettik. Şu an çözmemiz gereken nokta budur. Elinize bir kâğıt kalem alın ve hangi konularda, hangi duygularda kendinizi boşlukta hissettiğinizi yazın. Bu boşluğu nasıl doldurmaya çalışıyorsunuz? Alışveriş mi yapıyorsunuz? Birilerine hediye verip, onları mutlu görüp, onların mutluluğundan mı besleniyorsunuz? Sürekli çikolata, tatlı mı yiyorsunuz? Alkol ya da sigara mı tüketiyorsunuz? Öncelikle, içinizdeki duygusal boşluğu neyle kapattığınıza bakın. Tamamlayamadığımız bir sürü duyguyu dünyasal bir şeyler ile tamamlamaya çalışıyoruz... Bazen bunun farkındayız lakin görmezden gelip kaçıyoruz. İçimizdeki her eksikliği hayatımıza o eksikliği tamamlayacak kişiler çekerek farkına varmadan şifalandırıyoruz. Bu şifalandırmaya biz kavga, uyumsuzluk, anlaşmazlık da diyoruz. Bazen de öyle biriyle evleniyorsunuz ki kaçtığınız her şeyi size aynalayarak gösteriyor. Gün gelip en sonunda sizi çıldırtıyor. “Nasıl böyle yapar? Ben neden evlendim bu kişiyle?” diye. Her ilişki farkına varırsak aslında bir nevi şifadır.Görmezden gelmek, bugün çok sorun olmayabilir ama ilerleyen yaşlarda çok daha probleme yol açabiliyor. “Nasıl bu insanı hayatıma çektim?” diye isyan ediyorsunuz. Önce problemleri çözün, sonra hayatınıza birini çekmeyi deneyin. İlişkiler ile ilgili bu tür sınavların içerisinde olduğunuzu düşünüyorsanız, “Nasıl tam ve bütün olabilirim, kendimi nasıl dengeye alabilirim?” diyorsanız, 2 Tam Bir Tek adlı kitabımızdan bu konuda oldukça bilgi temin edebilirsiniz. Şimdiden niyet ediyorum, şifa olsun. Bülent Gardiyanoğlu’nun “Gönül Gözü” kitabından alınmıştır.
: / :