Gelişim Kartları

🌱 Bedduanın Gücü

Yazı Boyutu:

Kart Yorumu

Kendinizi nasıl tanımladığınıza bir bakın. Mantıkçı, duygusal, çok duygusal, her şeye ağlayan, kolay kırılan vs... Kendinizi öyle bir tanımlamaya sokunca, ister istemez değişmeye de direnç geliştirirsiniz. “Benim yapım böyle. Ne yapayım?” deyip direnirsiniz. Böyle olup olmadığınızı anlamak kolaydır. Kendinize şunu sorun: “Eğer imkânınız olsaydı, hayatınıza daha önce verdiğiniz cevaplarla mı devam ederdiniz?” Yani daha önce “evet” dediklerinize yine “evet”, “hayır” dediklerinize yine “hayır” mı derdiniz? Yoksa tümüyle yeni bir bakış açısıyla mı programlamak isterdiniz kendinizi? Sorarsanız birçok insan ya eşinden, ya işinden, ya da evinden memnun değildir. Bazıları arabasından, bazıları komşularından, bazıları yaşadığı ülkeden vs. Diyelim ki fırsatınız var, bunları değiştirir miydiniz? Buna samimi cevap vermek önemlidir. Birçok insan hem şikâyetçi olur hem de değiştiremez, değiştirmeye yanaşmaz. Oysa hem şikâyetçi olmamak hem de yeniliğe açık olmak en güzelidir. Biz ise genelde yeniliğe kapılarımızı açmadığımız gibi, eskide bir şeye takılır kalırız. Bir gün genç biri geldi ve şöyle dedi: “Altı aydır işlerim kötü gidiyor...” Böyle sürenin belli olduğu durumlar, sizin için avantajdır. Süreyi biliyorsanız, problemi çözmeniz çok daha kolay olur. Bu nedenle “altı ay” demesi sorunun çözülebileceğine de bir işaretti. “Bu altı aydan önceki üç ayda, senin kalbini kıran veya üzen biri oldu mu? Beddua ettiğin bir olay var mı?” dedim. “Ne alakası var?” “Birazdan anlayacaksın alakasını. Önceki üç ayda böyle bir şey oldu mu?” “Sevgilim beni terk etti...” dedi. “Başkasına gitti. Ben de tabii teşekkür edecek değilim ya! Beddua ediyorum arkasından. Mutsuz olsunlar, bana geri dönsün istiyorum.” “Sana geri dönerse onu terk mi edeceksin?” “Nereden bildiniz?” Bilmem şaşırtıcı değildi. Böyle binlerce insanı dinledim. Devam ettim: “Çünkü sen o olayı hâlâ hazmedememişsin. O insanı da zaten gerçekten sevmemişsin. Gerçekten sevseydin, nereye giderse gitsin, kime giderse gitsin, mutlu olmasını dilerdin. Oysa sen bedduayı basıyorsun! Çıkarın vardı, elde edemedin. Başkası elde etti diye beddualar ettin. Bu nedenle de mutsuzluğu çekiyorsun ve hayatında sıkıntılar yaşıyorsun...” Sevgi ile çıkar ilişkisinin farkını iyi bilmek gerekir. Gerçekten birini seviyorsanız, çıkarınıza geldiği için değil de sevdiğiniz için bağlandıysanız, bir gün gitse de yine güzel anar, “Allah yolunu açık etsin, mutlu olsun...” dersiniz. İşte bu nedenle bizim toplumumuzda boşanmalardan sonra iki taraf birbirini yerin dibine batırır. Kötü olsun, perişan olsun ister. Hep beddualarla anar. İşimiz iyiyken iyiyizdir. Hayat zorluk verdiğinde ise gerçek yüzümüz ortaya çıkar. Bu nedenle “iyi gün dostu”, “kötü gün dostu” diye kavramlarımız vardır. Zor günde yanınızda olanları unutmayın ve maddi manevi destek olan arkadaşlarınıza siz de sahip çıkın, sayısını artırın. Sürekli söylenen, olumsuz konuşanlara da izin verin, tatlı tatlı uzaklaşsınlar. Kaybetme korkusuna yenilmeyin. Kaybetme korkusuyla sizden borç isteyene borç vermek zorunda hissetmeyin. Arkadaşsız kalmak korkusuyla sizi sadece dert anlatmak için kullanan kişilere izin vermeyin. Bunun daha derinlerinde terk edilme, yalnız kalma, suçlanma korkuları vardır. Bunlar kendini oyalamak, kendini ertelemektir. Bülent Gardiyanoğlu’nun “Kendini Ertelemekten Vazgeç” Kitabından alınmıştır.
: / :